Önder Ailesi

Zamandaki yolculuğumuz

Çocuklarım;

Kazamız hükümet konağı, doğduğum sene olan 1903 yılında nüfus kayıtları ile birlikte yanmış olduğundan, dedem Hacı Mehmet Ali'den önce yaşayan büyüklerimin kayıtlarını bulmak mümkün olmadı.
Yaptığım incelemede dedemin büyük babasının Kulalar köyü, Ağalar sülalesinden gelen Peynirci Mehmet olduğunu öğrendim. Soyadı kanununa kadar Peynircioğlu adını taşıyorduk. Daha önceki atalarım hakkında bilgi edinmek istedim, mümkün olmadı.
Bir gün bu isteği çocuklarımın da duyacağını düşündüm. Mahza onların isteğini tatmin etmek emeli ile büyük oğlum Feyyaz'a bir defter tutma vazifesini verdim. İfa ettiğinden memnun oldum. Bunun devamını çocuklarım sağlarsa ruhum zevk duyar. Bu işin devamını, soyumdan gelen en büyük erkek evlada tahmil ediyor, aile adımızı taşıyanlara bilgi vermesini istiyor ve vasiyet ediyorum. Bu vasiyetimle kuvvetli aile bağı yaratmış olursam ne mutlu bana.
Soyumdan gelen kız ve erkek bütün yavrularımın ömürleri boyunca mesut yaşamalarını Allah'tan dilerim.
19 Mart 1958
Hasan ÖNDER (1903~1977)

Daha fazla

Yavrularım;

main imageYıllar önce merak ettim, aile şeceremizi araştırdım. Buna sebep de, soyadları kanunundan önce dört lakabımız olmasıdır. Üçü ile tanınırdık. Nüfus kütüğünde kayıtlı adımızla bizi tanımazlardı. Bu isimler yaygınlığına göre sırasıyla şöyleydi: Peynirciler, Hacıhafızlar, Kocahaliloğulları, Eğribacakoğulları.
Yaptığım araştırma neticesinde, Dedemin babasının Kulalar Köyü' nden geldiğini, Ağalar Sülalesin' nden olduğunu, babasının hayvan mahsullerini yağ, peynir pazarı olan Söylemiş Camii önünde satmakta görevli iken Hacıhaliloğullarından bir kızla evlenerek Pazar Mahallesindeki evimize yerleştiğini tespit ettim.
Bu zatın, "Peynirci Mehmet" adıyla şöhret yapmış olduğundan, "Peynirciler" lakabıyla iştihar ettiğimiz için en doğru adımızın bu olması gerektiği kanaatine vardım.
Peynirci Mehmet Ağa ile Alime Hanım' ın evlenmesinden, dedem Hacı Hafız Mehmet Ali dünyaya geliyor. Dedem çocuk iken, babasının ölümü üzerine annesi Hacı Alime Hanım' ın Kocahaliloğulları' ndan, ticaretle iştigal eden bir zatla evlenmiş olmasından ticari ünvanımız da Kocahaliloğlu idi.
İzmir tüccarları bizi böyle tanırdı. Adımıza tanzim olunan faturalara bu isim yazılırdı.
Dedem manifatura üzerine ticaret yapardı. Müşterisi olan köylüler de, bize Hacıhafızlar derler ve öyle tanırlardı. Dedem Hacı Hafız giyinmesini ve zarif konuşmasını bilir, büyük küçük herkesin hürmetini kazanmış, Hacı Melek diye isim yapmış, Annesi Hacı Alime Hanım gibi uzun boylu idi. Ak sakallı, kalın kaşlı, açık alınlı, gayet mütedeyyin, nurani yüzlü, hakikaten "melek" adına layık bir insandı.
Burada dedeme ait bir kaç hikayeyi anlatmadan geçmeyeceğim.
1883 yılında, bir Cumartesi sabahı evimiz yanmış. Yangın evimizden çıkmış, ani parlamasıyla alevler içinde kaldığından, eşyası kurtarılamamış. Bir gün evvel gelmiş 18 deve dengi manifatura da açılmadan yanmış. Yangının evine sirayet etmesinden korkan Söylemiş Camii imamı evini tahliye etmiş, eşyalarının başından ayrılıp da vazifesinin başına gelememiş.
Yangın tam olarak sönmemiş; evinin dumanları tüterken namaza giden dedem imamın gelmediğini anlayınca, cemaate imamlık yaparak namaz kıldırmış. Bu hikaye, "Hacı Melek" adının çok yerinde olduğunu ispat eden bir vakıadır.
Dedem çocukları ve hayvanları çok severdi. Rahatsız etsek de bize çıkışmaz, çok tatlı konuşurdu. Siyah bir kedimiz vardı. Dedem' in kapıdan girdiğini hissedince merdiven başına gider, omuzuna atlar, dedem köşesine oturunca kucağına inerdi. Hususi tabağına yiyeceğini dedem koyardı. Dedemin ölümünde cesedi yıkanırken teneşire yaklaşan kedi kovulunca kapıdan çıkıyor, bir daha eve dönmüyor. Bu da onun şefkatinin delilidir.
Nüfustaki kaydımızın şöyle olduğu rivayet edilir:
1903 yılında, hükümet konağı yangınında nüfus kayıtları da yanmış. Bir sene sonra ev ev gezilerek kayıt tesis edilmiş. Kayıt memurları kapımızı çaldığında, evde memurlara cevap verecek erkek bulunmadığı için büyük ninem Hacı Alime Hanım, bitişik evde oturan eniştesine sesleniyor. Bizim kapıya gelen bu yaşlı adam, "..biz hepimiz bir aileyiz.." diyerek, kendi taşıdığı isme bizim ailemizi de yazdırıyor. Dedem Hacı Melek, her şeyi olduğu gibi bunu da hoş karşılıyor ve "...bizi çok sevdiği için yazdırmış..." diye de memnun oluyor.
Dedem ve babam manifatura üzerine ticaret ile iştigal ederler, ittihat çarşısındaki ufak dükkanı dedem bekler, köy işlerini babam takip ederdi. Arazimize bakmak da dedemin vazifesiydi. Evimiz dükkanın deposu idi. Son zamanlarda mutfak olarak kullandığımız odanın duvarları kamilen raftı. Ninem Esma Kadın da köylü ve şehirli hanımlara burayı açık bulundurur, mal satardı.
Miktar bakımından küçük, parça bakımından çok araziye sahiptik. Altı yerde bağımız vardı.Bugün dahi köylerde bir çok arazimiz vardır.
Ailemiz birinci dünya harbinden önce Demirci' nin varlıklı ailelerindendi. Bir mislinden fazlasına mal zatmanın haram olacağı zihniyeti, harp sonlarına doğru bizi fakir duruma düşürdü.
Babam Hafız Yusuf Efendi; din alimi, icazetli hoca idi. Güldüğü ender görülürdü. Boş zamanlarını, odasındaki dolap ve raflar dolusu dini eserler arasında geçirir, bizimle meşgul olmazdı. O da dedem gibi muhitte kendisini sevdirmiş, dürüst, temiz ve dindar bir adamdı.
Burada, tazelenen bir anımı anlatayım:
Babamın ölümünden dört sene sonra idi. O zamanın belediye reisi Mehmet Ağa ile, aşar yazmak için Hoşçalar Köyü' ne gittik. Yörük Hüseyin Ağa' nın odasına indik. Benim kimlerden olduğumu sordu. Öğrenince; "..ya, Hacıhafızlardan ha?.. bu sefer Yusuf Hoca' nın oğlu mu?.. ta kendine benziyor.. dinin direği adamlar,.. kabirleri cennet olsun, nur içinde yatsınlar, bu da babalarının yerini tutsun.." dedi.
Ben, ilk ve orta tahsilimi Demirci' de bitirdim. 1917 yılında Rüştiyeden mezun oldum. İzmir Sultanisi' nde okutulmam için müracaat edilmiş, gerekli işlemler yapılmıştı. Babam o yılın Eylül ayında köylere alacak tahsiline gitmişti. Beni İzmir' e götürüp okula teslim edecekti. Köyden hasta döndü, beş gün sonra da hayata gözlerini yumdu. Dedem daha evvel öldüğü için, ailemizde beni okutacak kimse kalmadığından, "..okumak kısmet değilmiş.." demekten başka çaremiz yoktu.
Maddi durumumuzun çok zayıfladığı o günde; ihtiyar bir kadın (kayınvalide), mecnun bir kayınbirader ve dört çocukla kendisinden müteşekkil yedi nüfuslu ailemizin idaresi, annem Hayriye Hanım' a kalmıştı. Bu muhterem ana, 35 yaşlarında dul kaldı. Geçim sıkıntısı çekmesine rağmen, kendisine evlenme teklif eden oldukça varlıklı insanların isteklerini reddetti. Çocuklarına yalnız annelik değil, babalık yaptı. Onu sizler de iyi tanır ve Büyükanne olarak bilirsiniz. O, teypteki konuşmaları ile unutulmayacak hatıra bırakmıştır. Konuşması ile kendisini nesillerimize tanıtmış ve ebedileşmiş olduğundan, başka bilgi vermeye lüzum görmüyorum.
Ne yazıktır ki dedem ve babam mevlevi olmalarına rağmen, koyu inançları neticesi, resimleri yoktur.
Annem benim dedeme, Ömür' ün de aynen babama benzediğini söylerdi.
Hepsinin ruhları şad olsun, Allah kabirlerini cennet etsin.
Hasan ÖNDER
26 Haziran 1968

Daha fazla

Ara








Ailelerimiz

Önder Ailesi
Kadriye ve Hasan Önder

Kadriye ve Hasan Önder

1937

Yörükoğlu Ailesi
Güler ve Turhan Nuri Yörükoğlu

Güler ve Turhan Nuri Yörükoğlu

1955

Add text explaining your Family Name

Adalıer Ailesi
Soner Adalıer

Soner Adalıer

Family Name

Information

Castel_Branco Ailesi
Armando Castel-Branco

Armando Castel-Branco

Family Name

Information



Hasan Önder (1903~1977)bottom image

Deniz Özçöllü' nün dedesinin dedesi.

Daha fazla

Ağacımızın iki ucu

Köklerimiz ve dallarımız

Deniz Özçöllü (2015)bottom image

Hasan Önder' in torununun torunu.

Daha fazla



Web Yöneticisi Mesajı

Elimizdeki tüm kaynaklarımızı aile ağacımızda belgelemeye çalışıyoruz.
Eklemek istediğiniz bir şey varsa lütfen bize bildirin.